HAC, ALLAH’IN DAVETİDİR
Rabbine onun evine, rızasına bir yolculuktur hac. Sırf Allah rızası için, sevinç heyecan ve coşku ile tekbirler salavatlar eşliğinde, ‘’buyur Rabbim buyur ben geldim davet ettin icabet ettim, buyur Rabbim’’ diye diye “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” nidalarıyla girersin mukaddes topraklara. Ve işte O yüce mabed kara sevdan Beytullah’a ulaşıp gözyaşları ile Rabbine yakarmak, nedamet edip günahlarına ağlamak, yalvarmak… ‘’Rabbim evine buyur ettiğin gibi cennetini de nasip eyle’’ diye, gözyaşları ile dualar etmek. Tarifsiz bir duygu ve tarifsiz bir aşktır
Hac yolculuğu zor ve meşakkatli bir yolculuktur
Yüce Rabbimizin lütfuyla yeni bir hac mevsimine erişmiş bulunuyoruz. Yıllardır hasretiyle yanıp tutuştukları Kâbe’ye kavuşmak, İslam’ın beş esasından biri olan hac ibadetini yerine getirmek üzere kardeşlerimizi kutsal topraklara uğurluyoruz. Bu vesileyle bütün müminlerin yapacakları haccın makbul ve mebrur olmasını Rabbimden niyaz ediyoruz.
Hac Arafat’tır…
İbadetler, Müslüman kalma şuurumuzu diri tutan ve bizi Allah’a yaklaştıran kulluk görevlerimizdir. Hac ibadeti de niyetin karara, kararın eyleme dönüşmesinin adıdır. Hac, ihram, telbiye, mikât, tavaf, sa’y, vakfe ve kurban ile adeta bir semboller haritasıdır. Bu sembollere yüklenen anlamlar bilinerek ve hikmeti kavranarak yerine getirilecek bir hac, insanı baştan aşağı değiştirip yeniler. Şartlarına uygun ve her türlü kötülükten uzak durularak yerine getirilen hac, mümini günahlarından arındırır. Efendimiz (s.a.s)’in ifadesiyle böyle bir Haccın karşılığı da cennettir.
Hac Sabır gerektirir…
Hac, tam anlamıyla Âlemlerin Rabbine teslimiyettir; Allah’a itaatkâr, sadık bir kul olmaya adanıştır. Hac, “Allah’tan gelip O’na dönecek”(Bakara-156) olmanın idraki ile kulun Rabbine yönelişidir; sadece O’nun emri olduğu için ve yalnızca O’nun hoşnutluğunu kazanmak üzere yola koyulmasıdır. Bu yolculukta gaye, Kâbe’den öte Kâbe’nin sahibinin rızasına kavuşmaktır. Âşıkla maşukun, sevenle sevilenin vuslatıdır hac. Allah’ın muhabbetiyle Allah’ın evini ziyaret etmek, mümin için ne yüce bir şereftir. “Rahman’ın misafiri” olarak anılmak, hac yolcusu için ne büyük bir onurdur.
Hac, büyük bir imtihandır. Bu ibadet boyunca mümin, bedeniyle, malıyla ve tüm benliğiyle Allah yolunda zorlu bir mücadeleden geçer. İnsanlarla ilişkisinde sabır ve sükûnetle hareket etmeye, ahlaki bir olgunluk sergilemeye çaba gösterir. Bu yönüyle hac, müminlere sabrı, fedakârlığı, cömertliği öğretir.
Hac Mahşeri andırıyor….
Hac, aynı zamanda bir arınmadır. Mümin, hac ibadetiyle Allah’ın nazargâhı olan gönül evini dünyevi hırs ve tutkuların, nefsani ve şehevi arzuların esaretinden, haset, kin ve nefret gibi kötü duyguların işgalinden kurtarıp arındırır. Böylece tertemiz olan Beytullah’a tertemiz bir gönülle yönelir.
Hac, kardeşlikte buluşmadır. Dilleri, renkleri, ırkları, kültürleri farklı olsa da gönülleri bir, niyet ve gayeleri bir milyonlarca mümin, her yıl İslam kardeşliğinin manevi atmosferinde bir araya gelir. Haccın her adımında, “Müminler ancak kardeştirler.”(Hucurat-10) âyeti adeta yeniden can bulur ve mümin gönüllere can verir.
Hac, takvadan başka bir üstünlük olmadığı gerçeğini bizlere gösterir. İnsanların tenlerinin rengine göre ayrıldığı, makam, unvan ve statüye göre değerlendirildiği bir dünyada hac bütün bu farklıları ortadan kaldırır. İslam ümmetinin bir ferdi olmakla mümin, ne kadar geniş bir ailenin mensubu olduğunu hacda yakinen müşahede eder.
Ameller niyetlere göre yapılır…
Bu gün elinde olmayan sebeplerden dolayı her isteyenin hacca gidemediği malumdur. Şunu unutmayalım ki; hacca gidebilmenin sevinci ile gidememenin üzüntüsü arasında Allah katında, hiçbir fark yoktur. Öyle hüzünler vardır ki o hüzünler, kimi zaman Allah katında nice sevinçlerden daha üstündür. Peygamberimiz (s.a.s), “Ameller, niyetlere göredir. Herkese ancak niyet ettiğinin karşılığı vardır”buyurmuştur. O halde, önemli olan niyetimizdir. Yüreğimizde Kutlu Belde’ye karşı olan sevginin, hüznün hiçbir zaman eksik olmamasıdır. Mühim olan, Kâbetullah’a muhabbetimizi ve sevdamızı muhafaza edebilmektir. Asıl üzülmemiz gereken, yüreğimizde yönümüzü ve istikametimizi belirleyen kıblemize karşı sevgi ve muhabbetimizin yok olmasıdır.
Hacı olmak, hacı kalmak
Hacı olmak, bir bakıma Müslüman olmanın sorumluluklarını hakkıyla yerine getirme taahhüdüdür. Hacı kalmak ise bu taahhüde bağlı kalmaktır.
Hac nasip işidir…
Hacca gidebilsek de gidemesek de samimi bir iman, teslimiyet ve sadakat içinde, ruhen, kalben ve lisanen Allah’a kul olmaya gayret edelim. Hac yolcusu olamasak da Hak yolcusu olduğumuzu bir an bile unutmayalım. “Sayılı günler” içinde eda edilen hac biter ama kulluk bir ömür boyu devam eder. Ancak bu dünyada ne kadar yaşarsak yaşayalım, bu ömür de hac günleri gibi sayılıdır.
Bu nedenle , bu gerçeği idrak ederek fâni olan dünyaya bağlanmak yerine Bâkî olan Allah’a yönelelim. Rabbimizin huzuruna temiz bir yüzle çıkabilmek ve hesabını verebileceğimiz bir hayat yaşamak yegâne gayemiz olsun.
Bir dua….
Rabbimiz!.. Bizi, sana verdiğimiz söz üzere, sâbit kadem eyle!.. Bizi, sırât-ı müstakîmden, sana ulaşan hidâyet yolundan ayırma!.. Bizi gadab ettiklerinin ve dalâlete sapanların hâline düşürme!.. Bize, kendilerine sonsuz nimetler ihsan ettiğin nebîleri, sıddîk ve şehidleri yoldaş eyle!... Sen bizim Velimiz ve Mevlâmızsın. Sen ne güzel dost ve ne güzel bir vekilsin”
Cumamız mübarek olsun