Önce Tedbir Sonra Tevekkül
“Allah’a güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” manasına gelir.
Tevekkül, “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” demektir. Tevekkül, bir işi başarmak için çalışıp, çabalamak, sebeplere sarılıp, elinden geleni yapıp neticeyi Allah-u Teâlâ’ya havale etmek, O’nu işinde vekil kılmak, O’nun verdiği karara da rıza göstermektir. Tevekkül, kulun çalıştıktan sonra Cenab-ı Hakk’ın yanında olduğunu hissetmesi, O’na güvenmesidir. Tevekkül başa gelen sıkıntıları ve kederleri Cenab-ı Hakk’ın sonsuz lütuf ve merhametine sığınarak hafifletmesi, üstesinden gelmesidir.
Ayet-i kerimelerde “…karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Ali İmran, 3/159) “Müminler ancak Allah’a dayansınlar.” (İbrahim, 14/11) “Kim Allah’a dayanıp güvenirse Allah ona yeter.” (Talak, 65/3)
İmtihan dünyasındayız, Yükümüz ağırdır…
İmtihan dünyasında başa gelen sıkıntılara sabretmek, çözümü için gayret etmek, aczi itiraf ederek Cenabı Hakk’a sığınıp, O’ndan yardım dilemek tevekküldür. Hasta olan bir kişinin tedavi yollarını araştırması, doktora gitmesi, ilacını kullanması, şifa veren Allah’tan (c.c.) şifa istemesi tevekküldür. Çiftçinin tarlasını sürüp, tohumu ekip, gerekli bakımı yapıp Cenab-ı Hakk’tan ürününün bereketli olmasını istemesi tevekküldür. Sınavda başarılı olmak isteyen bir öğrencinin, dersine çalışmadan, sorumluluklarını yapmadan, sadece dua ederek “Ben Allah’a tevekkül ediyorum” demesi ise tevekkül değildir. Tevekkül, miskinlik, tembellik, uyuşukluk, ihmalkârlık değildir. Çalışmadan, sebeplere sarılmadan beklenti içerisinde olmak tevekkül değildir. Rabbimiz çalışmanın gerekliliği hususunda şöyle buyurdu: “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm, 56/39-41) Hem dünya hem de ahiret hayatına yönelik çalışanın karşılığı verilecektir. Allah-u Teala adaleti ile çalışana karşılığını verdiği gibi, lütfu ile dilediğine dilediği kadar da verebilir. Medeniyet tarihine baktığımızda çalışan milletlerin ilerlediğini, çalışmaya terk edenlerin gerilediği görülmektedir.
Önce deveyi bağla, Sonra Tevekkül et…
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hayatında tevekkülün pek çok örneğini görebiliyoruz. Deveyi bağlayıp ta mı yoksa salıverip de mi Allah'a tevekkül edeyim, diye soran kişiye Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) "Deveni bağla da öyle tevekkül et" (Tirmizî, Kıyame, 60) buyurmuş, böylece önce tedbir almanın önemine dikkat çekmişti. Hayatı boyunca Rabbine güveni ve teslimiyeti tam olan Allah Resulü (s.a.s.) görev ve sorumluluklarını tam yapmıştı. İslam’ı anlatmak için var gücüyle gayret etmiş, bu uğurda pek çok sıkıntılara maruz kalmıştı. Medine’ye hicret edeceğinde en üst düzeyde tedbir aldı. Bedir savaşında müşriklerin saldırılarına karşı tüm tedbirini almış, ordusunu hazırlamış, bununla birlikte savaş meydanında ellerini açmış: “Allah’ım! Eğer sen bir avuç Müslüman’ı helak edersen sana ibadet eden bulunmayacaktır.” diye dua etmişti.
“Allah bana yeter, o ne güzel vekildir”
İnsanın, kudreti sonsuz, yüce bir varlığa sığınması, yardım istediğinde yardımın geleceğini umması, insana tarifi mümkün olmayan bir huzur ve emniyet verir. “Hz. İbrahim’in a.s. ateşe atıldığı zaman son sözü: “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” (Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13) olmuştu. Hz. İbrahim kavmine her fırsatta tebliğde bulunmuş, artık kendi gücünü aşan böyle bir durumda Rabbine teslimiyet göstermişti. Cenabı Hak ise “Ey ateş! İbrahim için serin ve zararsız ol!” (Enbiya, 21/69) buyurmak suretiyle Peygamberine yardım etmişti.
Çalışmadan tevekkül etmek…
Bazen tevekkül noktasında yanlış uygulamalarımız olabilmektedir. Doğru tevekkül anlayışına sahip bir kul üzerine düşen görev ve sorumlulukları yapıp, var gücüyle çalıştıktan sonra “Hasbünallahü ve ni’mel vekil” “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” (Ali İmran, 3/173) diyerek sonsuz kudret ve ilim sahibi Yüce Allah’a işinin kolay ve hayırla tamam olmasını dilemelidir. Rızkını aramalı, çalışmalı, sebeplere sarılmalıdır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.): “Bismillâh, Allah’a inandım, O’na dayandım, O’na tevekkül ettim; güç, kuvvet yalnız O’nundur.” derse Allah onu en hayırlı şekilde rızıklandıracak ve kötülüklerden koruyacaktır.” (İbn Hanbel, I, 66; Ebû Dâvûd, Edeb, 103; İbn Mâce, Dua, 18) hadisi şerifi de unutmamalıdır.
Tevekkül edenin endişesi az olur…
Tevekkül, kişinin ruh sağlığını da olumlu etkiler. Tevekkül eden kimse, az kaygılı, daha sabırlı ve güçlüdür. Sorumluluklarını yerine getiren kişi vicdanen rahat ve huzurludur. Kişi gerekli sebeplere ve tedbirlere başvurduktan sonra sonucun istemediği şekilde çıkması durumunda dahi böyle olmasının daha hayırlı olduğunu düşünür. Böylece kişide iyimser ve olumlu bir ruh hali hakim olur, moral çöküntüsü olmaz.
Kanatlılar bile rızık için çaba gösterirken…
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde tevekkül, müminlere ait temel bir sıfat olarak geçmektedir. Ancak bu kavram iyi anlaşılması gereken bir bilgi ve amel işidir. Sabahları yuvalarından aç olarak çıkıp akşam tok olarak yuvalarına dönen kuşların kanat çırpması, araması misali çalışmalı, gayret edilmelidir. Bununla birlikte rızkı ve her şeyi verenin Allah olduğu unutulmamalıdır. İbn Abbâs"tan nakledildiğine göre, Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle derdi:
“Allah"ım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim ve sana yöneldim. Senin yardımınla mücadele (gücü elde) ettim. Allah’ım! Beni saptırmaman için senin yüceliğine sığınıyorum. Zira senden başka ilâh yoktur. Sen ölmeyecek olan dirisin, cinler ve insanlar ise ölümlüdürler.” (Müslim, Zikir, 67)
Haftaya görüşmek dileğiyle..